Günümüzde rekabet koşullarının küreselleşmesi, ekonomik, sosyal, demografik ve teknolojik gelişmeler ve yaşam kalitesindeki beklentilerin değişimi/ çeşitlenmesi insanları günün büyük bir çoğunluğunu iş yerinde/ dışında iş ile ilgili konularda yüksek tempoda çalışmaya zorlamaktadır. Doğal sonucu olarak iş; bireylerin yaşamında kendisini daha merkezi bir noktaya konumlandırmaktadır.
İş ve aile yaşamı dengesi, bireyin hem aile hem de iş yaşamındaki sorumluluklarını karşılamaya yetecek zamanının olmasını ifade etmektedir (Guest, 2002:263).
Gün içerisinde anne-baba, eş, başkan, yönetici, çalışan gibi birbirinden farklı roller üstlenen birey bu rollerin gereği görevleri; belirlenmiş zaman dilimleri içeresinde gerçekleştiremediği yada gereken güç ve konsantrasyonu ağırlıklı dağıtamadığı durumlarda çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı sürekli 24 saatlik zaman dilimin yetmemesinden kaynaklı “zamansızlık” sorunu tamamlanmamış/ yetişmemiş yapılacaklar listesini hergün biraz daha kabartmaktadır.
Günümüz insanı için iş, hayatı biçimlendiren kişisel bir olgu haline geldi. Merkezi iş olan bireyin sosyal yaşamı ikinci plana iterek denge noktasına işi konumlandırması yada tam tersi yaklaşım, çalışma ve aile yaşamının ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeği karşısında zaman içerisinde daha ciddi çatışmalara zemin hazırlamaktadır.
Dengenin kurulamaması; bireylerde özel hayatında sorunların ve yoğun stresten kaynaklı hastalıkların artması, işletmelerde verimin, yaratılan katma değerin, şirkete aidiyetin ve iş doyumunun düşmesi, devamsızlıkların artması gibi olumsuz yönde etki yaratmaktadır. Üzerine günümüz endüstri toplumunda özellikle bayanların iş hayatına katılımlarının artması ile ortaya çıkan çift gelir/ çift kariyer konusu dengenin kurulmasını biraz daha zorlaştırmaktadır. Araştırmalara göre çoklu rollerin taleplerini karşılama sorumluluğunu daha fazla taşıyan bayan çalışanlar; tüm zaman ve enerjilerini dengeyi kurmaya harcamakta iseler de rollerinin yükü ve iş-özel hayat taleplerinin örtüşmemesi daha yüksek bir çatışma yaşanmasına neden olabilmektedir. İş yükünü paylaşmanın daha zor bir seçenek olduğunun kabulü ile çalışan bireylerin özel hayatlarında eşitlik, işbölümü ve dayanışmaya özen göstermeleri, cinsiyete dayalı dengenin kurulumunu ve sürdürülebilirliğini sağlamaktadır.
Denge sağlaması için iş ve özel hayatın bireyin kendinden ve kendisinin her ikisinden ne beklediğini bilmesi önemlidir. Ancak bu şekilde rollerin üstlendiği görevleri, önem sırasına göre sıralayabilir. Örtüşen taleplerde zaman yönetiminin yapılması daha kolay olduğuna göre asıl sorun ters düşen taleplerin çözümlenmesidir. Çalışan bireylerin iş ve özel hayatlarının birbirini sürekli etkilediği bilinci ile; istikrarlı olarak sosyal destek almaları dengeye ulaşmalarını sağlayabilir.
Sonuç olarak; iş-özel yaşamın dengesini işletmeden soyutlayarak bireysel algılamak yanlış olacaktır. Denge kurulması bireysel açıdan; yaşam kalitesinin artması, sosyal çevre ile pozitif ilişkinin kurulması, kendisinden beklentilerinin karşılanmasını sağlayacağı gibi işletme için de verimli, üretken, katma değer yaratan, yenilikçi, çağdaş ve farkındalık yaratan işgücü ortaya çıkartacaktır.